Çalakalem

Çalakalem
"Şampiyon" a selam olsun

29 Haziran 2011 Çarşamba

"İsyanın adı, direnişin kendisidir Fenerbahçe"



Ülke tarihinin en sıkıntılı günleri yaşanıyordu.

İstanbul işgal edilmiş, işgal kuvvetleri halkı baskı altında alırken, Anadolu ile irtibatlarını kestiği gibi, giriş ve çıkışları kontrol altında tutuyorlardı.

Türk halkı umutsuz bir şekilde Anadolu'dan gelecek desteği beklemekte, kendi çabalarıyla işgale karşı durmaya çalışmaktaydı.

İşte bu baskı dolu yıllarda, halkın belki de tek coşku duyduğu alanlar, spor sahaları ve Türk takımlarıydı.

Bu takımların başında da Fenerbahçe gelmekteydi.

Türk takımları, işgal kuvvetleriyle 5 yılda toplam 80 maç yapmış, bu 80 maçın 50 sini Fenerbahçe oynamıştı. Fenerbahçe, 5 yılda, İngilizlerle, Fransızlarla, İskoçlarla oynadığı 50 maçın tam 41 ini kazaırken sadece 5 maçta mağlup olmuş, yediği 47 gole karşılık 193 gol atmıştı rakip kalelere..



04 Temmuz 1921 günü, İşgal Orduları Komutanı General Harrington, Başkomutan Mustafa Kemal'e bir telgraf çekerek görüşme talebinde bulunuyor ve "Zat- devletlerinin görüşlerini dinlemem ve bunları İngiliz hükumetine rapor etmem için bana yetki verildi. Görüşme, bir İngiliz savaş gemisinde yapılacaktır ve görüşmelerde, zat-ı devletleri iyi kabul görecektir. Eğer mutabıksanız, size uygun gün ve saati lütfen telleyiniz." cümlelerini kullanıyordu mağrur bir ifadeyle. Buna karşılık olarak Mustafa Kemal, "Bizim milli isteklerimiz, ekselanslarınca bilinir, milli toprağımızın tam kurtuluşu ile, milli sınırlarımız içerisinde siyasi, iktisadi, askeri, hukuki, kültürel, tam bağımsızlık ilkesi kabul edildiği takdirde görüşmeye hazır olacağımızı bildiririm. Müzakerelerin, karada, İnebolu kasabasında yapılması gerektiği düşüncesindeyiz. Orada, çok iyi kabul göreceksiniz."

Bu cevap, Harrington'un bütün ümitlerini kırıyor ve küçük düşürüyordu askeri terminoloji ile..

İşte tam bu dönemde Fenerbahçe Kulübü, Milli Mücale'ye olanca hızıyla destek olmaya devam ederken, İngiliz kuvvetlerince baskın üzerine baskına maruz kalıyor, günlerce, haftalarca kulüp lokalinde İngiliz birlikleri nöbet tutuyordu, "asi" lere karşı..

Fenerbahçeliler, kulübün Kurbağalıdere'deki Kayıkhanesi'nin ahşap iskelesinden, Anadolu'ya silah, cephane ve adam kaçırıyorlar, sportif faaliyet altında adeta işgal kuvvetlerine karşı gizliden örgütlenme ve silahlanma faaliyetlerinin odak noktalarından birisi oluyorlardı.

Buna mukabil General Harrington, üstüste yaptırdığı baskınlara rağmen, bu silah ve mühimmat kaçırma olayını kanıtlayacak en ufak bir delil bulamıyor, bir türlü "suç üstü" yapamıyordu. Sonunda çareyi, kulübü işgal ettirmekte buluyordu.

Dönemin, Fenerbahçe Kulübü Fahri Başkanı, Halife Abdülmecid'in oğlu Şehzade Ömer Faruk Efendi, Milli Mücadele'ye katılmak üzere İnebolu'ya gidiyor, ancak Mustafa Kemal'in, "Şimdilik İstanbul'da kalmanız daha yararlı olur" talebiyle birlikte geri dönüyordu.



Ömer Faruk Efendi, İstanbul'a döndükten sonra, o sezon İstanbul Ligi'nde şampiyon olan Fenerbahçeli futbolcularla buluşuyordu. Bu buluşmadan 2 ay sonra, Fenerbahçeli futbolculardan sol haf Kamil, kaleci Kenan ve sağ haf Ethem, Anadolu'ya gidiyor ve Sakarya Cephesi'nde subay olarak görevlendiriliyorlardı. Kaleci Kenan, daha sonra Albaylığa kadar yükselirken, Mustafa Kemal'in 1922 Temmuz ayında Akşehir'de yaptığı, kritik toplantıda da yeralıyordu. Fenerbahçeli 10 futbolcu ise çeşitli cephelerde şehit oluyordu.

1923 yılına gelindiğinde, Anadolu kurtulmuş, Türk ordusu İzmir'e girmiş, Mudanya'da ateşkes anlaşması imzalanmış, İsmet Paşa başkanlığındaki Türk heyeti, Lozan'da yeni Türk Devleti'nin kuruluş şartları için görüşmelere başlamışlardı. İstanbul'da işgalin de sonuna gelinmişti artık.



İşte o sezon Fenerbahçe, İstanbul ligini muazzam bir şekilde noktalamış, 1922-23 sezonunu 12 maçta 58 gol atıp "gol bile yemeden" ve bütün maçlarını kazanarak şampiyon olarak tamamlamıştı.

Tam da bu günlerde, İstanbul'u terketmeye hazırlanan İşgal Kuvvetleri Komutanı General Harrington, Fenerbahçe'ye son bir maç teklif etti.

İstanbul'da görev yaptığı yıllarda, Türk askerinden ve özellikle Fenerbahçe camiasından çok çeken General Harrington, Fenerbahçe camiasına karşı antipatik bir tutum içerisinde hareket etmiş ve bu antipatiyi, icraatlarıyla kanıtlamıştı. Öyle ki, kulübü işgal ettirecek kadar ilerletmişti işi.

Neden antipatik olmasın ki?

Sahalarda İşgal kuvvetleri takımlarını bozguna uğratan Fenerbahçe, ringlerde İşgal Kuvvetleri boksörlerini nakavt eden "Yavuz İsmet" (İsmet Uluğ-Fenerbahçe'nin 1962-66 yılları arasındaki 25.Başkanı) gibi sporcularıyla da fiziki anlamda adeta balyoz gibi iniyordu düşmanın tepesine..

Neden antipatik olmasın ki?

Anadolu'ya cephane ve silah kaçırmanın yanısıra, umutsuzluk ardındaki insanların umudu oluyor, sahalardaki amansız mücadelesiyle onlara örnek oluyor ve işgale karşı direnişlerini artırıyordu Fenerbahçe..

Dr.Rüştü Dağlaroğlu'nun, yıllar sonra hatıralarında yer vereceği gibi, "küçük bir çocukken İngiliz askerlerinden yediği dayağın üzüntüsü ile eve gelip hıçkırarak ağlarken, masanın üzerindeki gazetede, Fenerbahçe'nin yine İngiliz takımlarını mağlup ettiği haberini okuması üzerine, gözyaşlarını silerek, 11 yaşından itibaren Fenerbahçe Kulübü içerisinde faaliyetlerine devam eden ve her gün olayları not tutan muazzam bir Fenerbahçe tarihçisi olmasına varıncaya kadar katedilen yol" hep Fenerbahçe'nin o zamanki sosyolojik ve psikolojik yapıya katkılarıydı hiç kuşkusuz ki.

1923 Haziran ayı ortalarında, İstanbul gazetelerinde bir ilan yayınlandı.

"İngiliz Gardlar Karması, Türk Takımlarına meydan okuyor" yazan bu ilanda, kazananın, İşgal Orduları Komutanı Harrington'un ismini taşıyan büyük bir kupaya sahip olacağı duyuruluyordu. Ve de maçı kabul edecek Türk kulübünün de, istediği kadar takviye alacağı "lütfediliyordu" (!)

O haftaki "Spor Alemi" Dergisi, bu ilana cevap veriyor ve "Fenerliler, kuvvetli hasım karşısında, bakalım Fenerliler bu bu mühim daveti kabul edecek mi?" diye de soruyordu..

Haberin çıktığı gün, Kuşdili Çayırı'ndaki kulüp lokalinde, kulüp yetkilileri hemen toplanıp, beklenen kararı aldılar:

"Fenerbahçe Spor Kulübü, arzu buyurulan karşılaşmayı, yine arzu buyurulacak gün ve sahada, yanlız kendi kadrosuyla yapmaya hazır olduğunu, yüksek makamınıza bildirmekle şerefler duyar."

İngilizler, tarih olarak 29 Haziran'ı, yer olarak ta Taksim Stadı'nı önerdiler.



General Harrington, kendi adını taşıyan 80 cm.lik kupayı özel olarak Londra'ya sipariş etmiş, maç için 3 İngiliz takımından en iyi futbolcuları seçmiş, Malta'dan 2, Cebelitarık ve Mısır'dan 1 er "Profesyonel" İngiliz futbolcu getirtmiş, Malta Askeri Valisi'ni, maçı izlemek üzere İstanbul'a davet etmişti.

29 Haziran Cuma günü, saat 17.30 da Taksim Stadı'nda sahaya çıkan Fenerbahçe kadrosu şu isimlerden oluşmuştu:



Şekip Kulaksızoğlu, Hasan Kamil (Sporel) Bey, Cafer (Çağatay) Bey, Kadri Bey, Yavuz İsmet (Uluğ) Bey, Fahir(Yeniçay) Bey, Sabih (Arca) Bey, Bedri (Gürsoy) Bey, Alaaddin (Baydar) Bey, Ömer Bey, Zeki Rıza (Sporel) Bey

Maç günü gazeteler, ümitsiz yorumlarla çıktı.

Vatan Gazetesi, şöyle diyordu:

"İngilizler, İstanbul'daki bütün muhafız kıtaatına mensup en iyi futbolistlerden mürekkep olacaktır. Bunları, kendi oyuncularımız gibi şahsen tanımadığımız için, haklarında ayrı ayrı mütalaa dermeyanına muktedir değil isekte, bu muhtelif takımı teşkil eden Ayrish Gard, Groninya Gard ve Gorming Gard takımlarının oyunlarını görmüş olduğumuz için, umumi mahiyette bir fikir beyan edebiliriz. Bizce Fenerbahçe'nin galibiyet ihtimali %40 ise, muhtelif takımınki %60 tır."

Maç saati geldiğinde Beyoğlu cadddeleri, Taksim Stadı'na akın eden binlerce seyirci ile doluydu. Kalabalıklar, adeta 5 yıllık işgal ve o işgalin "mağrur" komutanlarıyla hesaplaşmaya gelmişlerdi. Saha kenarına konulan iskemlelerde, İşgal orduları komutanları eşleriyle birlikte oturuyorlardı.

Sahaya önce, yakalarında G harfi olan "Gardlar Karması" çıktı ve büyük tezahüratlarla, hurralarla karşılandılar. Ardından da başta kaptan Zeki Rıza olmak üzere Fenerbahçe kadrosu çıktı. Gösterişsiz, kendinden emin bir şekilde, Harbiye yönündeki güneşli kaleye yürüdüler.

Saat tam 17.30 da başlayan maçın nasıl geliştiğini, ertesi günkü Akşam Gazetesi, en ince ayrıntılarına kadar naklediyordu.



"İlk akında, Fenerbahçe'de Zeki Rıza Bey'in kuvvetli bir şutu ve İngiliz kalesinin direğini sıyırarak ahlar, vahlar arasında uzaklaşıyor. Sıra İngilizlere geldi, 25 dakikadan ziyade süren bu bombardımana karşı, Fener müdafaası pek ziyade dayandı. Cafer, İsmet, Hasan Kamil Beylerin mukabeleleri, Şekip Bey'in harikaları, Kadri Bey'in şiddedarasında, top Fener kalesine girmemekte tedrit gösteriyor. Fakat bu inat, maçın 30.dakikasında bozuldu. İngilizler, pek şahane bir akınla, cidden her takıma nasip olmayan bir şutla ilk sayıyı yaptılar. Şimdi artık vaziyet değişmiş, Fenerbahçe mağlup, İngiliz muhtelif takımı galip vaziyete gelmişti. Herkes, neticeden belliydi."

Malta'dan getirtilen Chealse'li soliçin golü ile, İşgal Karması ilk yarıyı 1-0 önde tamamlamıştı. Fenerbahçeliler, İngilizlerin sert ve hırslı oyunundan yara bere içerisinde kalmışlardı.

Devre arasında kulübün yönetim kurulu üyeleri, Nasuhi, Galip ve Tevfik Beyler, futbolcuların yanına gidip moral vermeye çalıştılar.

Akşam Gazetesi, maçın ikinci yarısı için ise şu ifadeleri kullanıyordu.

"Nihayet ikinci parti düdüğü öttü. Fenerliler, daha eksik dahil oldu. Çünkü solaçık Bedri Bey'in potini, ayağını fazlaca sıktığından sahadan çekilmiş ve takım 10 kişi ile maça başlamıştı. Fakat hayret, Fenerliler şiddetli akınlara başladılar. Dört muhacimle İngilizlerin meşhur müdafaası arasında seferler tezayid edip gidiyor, İşte buralarda top sıçrarken, Zeki Bey'in verkasa bir şutu, top görünmemek üzere şimşek gibi İngiliz kalesinde. Bu, namemul hareket üzerine herkes heyecandan kendini kaybetmiş, bağırıyor, sıçrıyor, atlıyor."

Zeki Rıza Bey'in 60.dakikadaki golüyle Fenerbahçe beraberliği yakalamış, Taksim Stadı adeta yıkılmıştı.

Akşam Gazetesi, şöyle devam ediyordu:



"Bundan sonra Fenerbahçe'nin oyunu, seyr-i tabiyesini tamamıyla aldı. Oyuncular arasındaki teşri-i mesai, daha muntazam olmaya başladı. Şekip Bey'in müdahalesi arasından pek tehlikelice sıyrılan Fenerin küçük muhacimleri, tehlikeki şutlarını kaleye göndermeye başladılar. Artık herkes, bir sayı daha istiyor ve İngilizlerin kendi elleriyle koydukları kupayı, bu şöhretli Türk takımının elleri arasında görmeyi arzu ediyordu."

Nhayet 74.dakikada, Türk futbolunun en büyük isimlerinden Zeki Rıza, sağ haf İsmet'in gönderdiği topla birlikte rakip müdafayı yardı, 2 markajcısının arasında 18 yayı üzerinden müthiş bir şutla Fenerbahçe'nin ikinci golünü de atıyordu.

Akşam Gazetesi ile devam edelim:

"Etraf bir bayram, bir donanmadan daha fazla sevinç içerisindeydi. Binlerce fes ve şapka havada uçuşurken, İngilizlerin istinatgahını teşkil eden bu son ümit, ikinci duhuli ile tamamen sönmüştü. Ahalideki meserrete had ve payen yoktu. Heyecandan sararmış simalar inşirah belirdi ve şimdi herkes, neticeye az çok itimatla bakmaya başladı."

Fenerbahçe, bu itimadı boşa çıkarmadı.

Hakemin son düdüğü ile birlikte İngiliz İşgal Karması, "Ata sporunda" bir Türk takımına mağlup olmuştu.

Tabi ki "mağrur" Harrington da..

Sporcular, binlerce Türk'ün omuzlarında Taksim Stadı'ndan çıkartılmış ve Şoförler Cemiyeti'nin gönderdiği otomobillerle Beyoğlu caddelerinde şeref turuna gönderilmişti. Arkalarında onbinler, ellerinde Harrington Kupası ile birlikte, adeta 5 yıl boyunca devam eden işgalin son günlerinde, kazanılan zaferle birlikte intikam da alınmıştı.

İşte tam bu maç oynanırken, Lozan'da görüşmelerde bulunan İsmet Paşa başkanlığındaki Türk heyeti, maçın neticesini merak ediyor ve görüşmelerde adeta koz olarak bu maçı kullanmak istercesine, görüşmeleri uzun tutmayı tercih ediyordu. Otelden çıkıp görüşmelere gitmek üzere iken, aslında İstanbul'dan bir telgraf bekliyordu ve beklediği telgrafın geldiğini haber verdiler.

Telgrafta tek bir cümle yazıyordu..

"General Harrington Kupası'nı, Fenerbahçe kazandı."

Bu telgraf, Lozan'daki Türk heyetini ziyadesiyle mutlu etmişti. Seviçle kutladılar bu haberi. İsmet Paşa, Fenerbahçe'ye iletilmek üzere yanındaki Ali Naci Bey'e şu mesajı yazdırdı:

"Heyetimiz adına, meserretle gözlerinizden öperim."

02 Ekim 1923 günü İstanbul'u terkeden General Harrington, Dolmabahçe'den gemi ile ülkesine doğru yola çıkarken, Dolmabahçe sırtlarında Fenerbahçeli oyuncular da bu "mağrur ama mağlup" kumandanın gidişini sevinç naralarıyla kutluyor, 5 yıl boyunca kendilerine yapılan bütün baskı ve eziyetlere karşı dik durmanın yanısıra, Türk halkına da öncülük yapmalarının haklı gururunu taşıyorlardı..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder